İNSAN VE DÜNYA DIŞI

25.02.2024 İNSAN VE DÜNYA DIŞI Gece, açık bir havada, karanlık bir yerde gökyüzüne baktığımızda sayamayacağımız kadar yıldızın parıldadığını görürüz. Milyarlarca yıldızdan oluşan yıldız kümeleri kendi güneşlerinden aldıkları ışığı bize yansıtarak kendilerini gösterirler. Bu görüntü bizi adeta büyülerler.

Spor karşılamalarında, sahaya çıkan ya da oyuna giren sporcuların kendi inançlarına göre kısa dualarına şahit oluruz. Askere ve savaşa uğurlayışlarda, cenaze törenlerinde, dünya evine girilen nikâh törenlerinde, bebek vaftizlerinde dualar okunur. Dualar okunurken özellikle dinimizde avuç içleri göğe açılır sonra yüzlere sürülür. Bütün bunlar inançlarımız arasındaki farklılıklar ne olursa olsun dünya dışıyla iletişim kurduğumuz anları temsil eder.

Diğer yandan günlük yaşamalarımızda karşımıza çıkan engeller bizi zorladığında ya da hayallerimizin gerçekleşmesini arzu ettiğimizde, kendi inançlarımıza özgün yöntemlerle dualar eder arzularımızı dile getiririz. İşte bütün bunlar Dünya dışı ile aramızdaki inkâr edilemez bağın varlığının birer göstergesidir.

Bu noktada aklımıza şu sorular gelebilir. Peki, bu iletişim arzumuza rağmen neden Dünya dışı bize kendisini göstermemektedir? Günümüzde görüntüleri cep telefonlarına kaydedilen Ufolar neden havalimanlarımıza inerek bizimle doğrudan iletişime geçmemektedir? Biz neden bilim kurgu filmlerindeki gibi kendi uzay gemilerimize binerek onları ziyaret edemiyoruz? Onlar neden düşmanca emellerle Dünyamızı işgal etmiyorlar? Acaba Dünyamız ileri teknolojilere sahip medeniyetlerin sadece gözlemlediği, evrenin ücra bir köşesinde kendi kaderine terk edilmiş bir gezegen mi?

Bu soruların yanıtlarına, Dünyamızın kendi evrenimizde ya da yıldız birliklerinden oluşan Bütünlüğümüzde önemli bir görev üstlendiğini kabul etmekle başlamak doğru olacaktır. Bu noktadan, gezegenimizin üstlendiği önemli görevini tamamlayabilmesi için işgal amaçlı saldırılara karşı koruma amacıyla bir enerji perdesiyle gizlendiği gerçeğiyle ilerleyebiliriz. Diğer yandan bir enerji kütlesi olan gezegenimizde görevin tamamlanma sürecinde program dışı bir gelişme olmaması için, çok ileri bir teknolojiyle gereken kontrollerinin yapılması da büyük önem taşımaktadır. Bu kontrolleri ufo olarak tanımladığımız samanyolu galaksimizden gelen dost ziyaretçilerle gerçekleşmektedir.

Ölçümlerle gezegenimizin kontrollerini sürdüren dostlarımız henüz zihinsel gelişimimizi tamamlayamadığımız için onları yakalama ya da uçarken vurarak yere indirme eğilimimizin farkında olduklarından doğrudan temas için gelişim sürecimizin tamamlanmasını beklemektedirler.

Şimdi bu noktada önemli bir soruyu da yanıtlamamız gerekir. 5.5 milyar yaşında olduğu hesaplanan Dünyamızın üstlendiği bu önemli görev nedir? Zihinsel gelişimimiz ile neyi kastediyoruz?

Tüm bilimsel araştırmaların özellikle tıp alanında, önce laboratuvar ortamında yapılan çalışmalarla gerçekleştirdiğini biliyoruz. Eğer bu çalışmalar sonucunda hedeflenen sonuç alınabilirse bu keşif biz insanların yararına sunulmaktadır. Şimdi aynı sistemden yola çıkarak yıldız birliklerinden oluşan bütünlüğümüz içinde gezegenimizin böyle bir laboratuvar olduğunu düşünelim. Böylece gezegenimizde 5.5 milyar yıl önce başlayan bir gelişim faaliyetinden bahsedebiliriz. Bu faaliyet, mevcut olandan daha gelişmiş bir hücre yapısının yani genetik yapının oluşturulmasıdır.

Biyolojinin önemli bir dalı olan genetik bilimi organizmalardaki genlerin, genetik varyasyonunu ve kalıtımını incelemektedir. Çağımızda önemi her geçen gün artmakta olan genetik biliminin organizmaların evrimi için hayati önem taşmakta olduğunu bilmekteyiz. Bedenimizdeki 37 trilyon hücreden her birinin içinde bir DNA nın olduğu ve her DNA’nın içinde de genlerin yer aldığı gerçeğinden yola çıkarsak, bilgi toplama görevini üstlenen genlerin dizilişlerindeki şifrelerin çözülmesi yaşamın sırrı olan hücrenin de sırrının çözülmesi anlamına gelmektedir.

Dünyamıza kutsal kitaplar aracılığıyla sunulan dünya dışı ile ilgili bilgilerde hücre (Arapça zerre) bilgisinin Allah’ın bilgisinde olduğunun belirtilmesi bize yaradılışla ilgili bir mesaj vermektedir. Bu mesaj aslında evrenin oluşum sırrının hücre bilgisinde saklı olduğunu göstermektedir. Asırlardır bu sırrı ortaya çıkarmaya çalışan değerli bilim adamlarının kuantum fiziği ve henüz atom molekülü içinde tanımlanamayan kuvvetler üzerinde araştırmalar yaptığını biliyoruz. Önümüzdeki yıllarda bu araştırmaların sonunda ulaşılan sonuçlar genetik şifrelerin yalnız insan bedenini değil aynı zamanda tüm evreni kapsadığı gerçeği ile karşılaşmaları kaçınılmaz olacaktır.

Buradan yola çıkarsak yıldız birliklerinde oluşan bütünlüğümüzün laboratuvarı olan dünyamızda muhteşem bir genetik gelişim programının sürmekte olduğunu ve planlanan hedefe ulaşıldığında Dünya misyonu tamamlanarak oluşturulan yeni hücre yapısının bütünlüğümüze aktarılacağını söyleyebiliriz. Ancak sürekli kendisini yenileyen evrenimizde genetik gelişim süreci devam etmeyi sürdürecektir.  

İşte bu gerçek Dünyamızın ne kadar büyük önem taşıdığını açıkça ortaya koymaktadır.

Peki, Bu genetik gelişim programının zihinsel gelişimimizle bağlantısı nedir? Biz insanlar olarak bu laboratuvarda ne yapmaktayız?

Bu soruya doğru yanıt verebilmek için önce bir insan olarak kendi yapımızı bilimsel olarak tanımlamamız önem taşır. Ancak bu tanımlamayı ileriki videolara bırakarak bu dizimizde zihinsel yapımız ve çalışma sistematiği üzerinden ilerleyeceğiz.

Yaşam Üzerine video dizimizde zihinsel programlanma üzerine açıklamalar yapmış ve zihnimizin doğumumuzdan itibaren yaşanan olaylar ve buna bağlı duygularla programlandığını belirtmiştik. Bu programlanmayı, doğumda boş olan bir bilgisayar CD sine yaşanan olayların muhteşem bir sistemle kaydedilmesine benzetmiştik. Yine ayın benzetmeyle bu muhteşem kayıt sisteminin bir tür yazılım programıyla yönetildiğini öne sürmüştük. Bu yazılım programı günümüz nörologlarını hayrete düşüren zihnimizin çalışma sistematiğidir.

Zihnimiz yaşanan olayları bu olayların bize yaşattığı duygularla kaydeder. Duygusal tanımlamaları bilgisayarlarımızdaki dosya uzantılarına benzetebiliriz. Bu kayıtlar zihinsel hücrelerimizdeki DNA genlerinde biriktirilir. Muhteşem bir yazılım programı gibi çalışan zihnimiz her yeni yaşanan deneyimin duygularını kaydederken daha öncekilerle karşılaştırarak bize “Bak sen bunu daha önce de yaşamıştın” mesajları verir. Amaç kendimizle baş başa kalarak içimize dönmemizi sağlamak ve bize geçmişimizle ilgili karşılaştırmalar yaptırmaktır. Bu içe dönüşleri bir tür vicdan muhasebesine de benzetebiliriz. Bu içe dönüş ve karşılaştırmalar bizi farkındalığa doğru götüren yoldur. Yaşam Üzerine dizimizde birçok kez ele aldığımız farkındalık durumu bizi bir tür aynı eylemleri tekrarlayan robotik davranışlardan neyi neden yaptığımızı anlayarak düzeltme yolunda adım atmamızı sağlar.

Yaşanan deneyimlerin acıyı, üzüntüyü, hayal kırıklıklarını, umutsuzluğu, güçsüzlüğü, yetersizliği, çaresizliği tekrar tekrar tattırarak bizi zaman zaman artan dozlarda hırpalaması ve gerektiğinde de yere vurması, uyku halinden çıkmamız içindir. Uyku halinden çıkış BİLİNÇ genişlemesini de beraberinde getirecektir.

Yıldız birliklerinden oluşan BÜTÜNLÜĞÜMÜZDE bir genetik gelişim laboratuvarına benzettiğimiz Dünyamızın üstlendiği misyon zihinsel ve bağlantılı olarak bedensel gelişimimizle ilgilidir. Bu gelişimi ‘İnsan ve Saygı’ başlıklı videomuzda Dünyamızın bir okula benzeterek açıklamıştık.  

Planlanan gelişim tamamlandığında Alfa hücre yapısından yeni genetik yapı olan Beta hücre yapısına geçiş sağlanabilecektir. Bu geçiş İNSANIN DÜNYADAN MEZUNİYETİDİR. Mezun olan her insan ARINMIŞ YENİ BİR İNSAN olarak Dünya ya tekrar dönmek yerine BETA NOVA gezegeninde tekrar bedenlenmeye hak kazanmış olacaktır.

YORUMLAR
İlk yorumu sen yap !