14.02.2025
YouTube
kanalımda, Yaşam Üzerine video dizimin ‘Yaşam
ve Baskı’ başlıklı videosunda, bir evrim okuluna benzettiğimiz Dünyamızda
gözlerini açan her insan gibi, doğduğumuz andan itibaren karşılaştığımız
zorluklar ve sorunlar yoluyla baskı altına alındığımızı ve burada amacın bizi geliştirmek ve ilerlememizi sağlamak olduğunu
belirtmiştim. Bu baskılardan kurtularak rahatlamanın ise, aynı okulda
sınavlarını başarıyla geçerek rahatlayan bir öğrenci gibi, bizi aşan kısmını
bir kenara bırakarak kendi sorunlarımıza odaklanıp doğru çözümler üretmekle
olacağını vurgulamıştım.
Bize
bunu yapabilme yetisi sağlayan AKLIMIZDIR.
‘İnsan Zihninin Robotik
Yapısı’
başlıklı videomda Zihinsel yapımızın, dışarıdan yani çevreden programlanarak yönlendirilebilme
özelliğiyle robotik yapısını ortaya koyduğunu belirtmiştim. Diğer yandan kendi
ürettiğimiz robotlardan bizi çok üstün kılan önemli bir özelliğinin, zihnimizin
kendi içinde de sürekli yeni programlar üreterek, gün be gün karşılaştığımız
durumları düşünüp, değerlendirip eylemler geliştirdiğini belirtmiştim.
Nörologların
ve psikologların asırlardır üzerinde çalıştıkları zihinsel sistemimiz maalesef
sahip olduğu muhteşem bir güç olan AKLI
doğru kullanamadığı için çözümler üretmek yerine kararsızlıklar, ikilemler ve kaygılar üreterek kendisini sıkıntılar ve
strese sürüklemektedir.
Ülkemizin
değerli klinik psikologlarından araştırmacı ve yazar Yalçın Kireççi “Muhteşem Akıl’ adlı kitabında aklın kendi içinde
doğruyla yanlışı ayırt edebilecek donanıma ve güce sahip olduğunu, bellek ve zekâyı devreye sokarak çare
ve çözüm ürettiğini ve mantıkla birlikte
çalışırsa bunu gerçekleştirebileceğini öne sürüyor.
Gerçek
şu ki, bize yaratılışımızla bahşedilen ve yaşam rahatlığı, keyfi ve huzurumuzun
anahtarı olan aklımızı bu amaç doğrultusunda doğru kullanma seçimi tamamen bize bırakılmıştır.
Kanalımda, ‘İnsan ve Enerji’ başlıklı videomda,
bilimsel veriler ışığında, milyarlarca hücreden oluşan madde görünümündeki bedenimizin aslında bir enerji kütlesi olduğunu
öne sürmüştüm. Bu enerji kütlesinin gücü taşıdığı enerjiyle doğru orantılıdır.
Günümüzde çok sık kullanılan “Enerjim
düştü” ya da “Seni görünce enerjim yükseldi”
vb. sözcükler gözle göremediğimiz ve henüz bilimsel olarak ölçemediğimiz
bedensel enerjimizin yaşam kalitemizi doğrudan etkilediğini gösteriyor.
Bir
bölümünü fiziksel gereksinimlerimiz için kullandığımız bedensel enerjimizin
büyük bir bölümünü zihinsel
aktivitelerimizde kullanırız. Bu aktivitelerin en başında özellikle
seçimlerimizi yaparken ve kararlarımızı verirken kullandığımız AKLIMIZ geliyor.
Aklın
zihinsel bellek ve zekâyı kullanarak karşılaştığı, üzerinde baskı yaratan
durumlara çözümler üretebilmesi, taşıdığı enerji miktarı ile doğrudan
orantılıdır. Çevremizde bu enerjiye sahip kişilerin zorlanmadan karmaşık
sorunlara doğru çözümler üretebildiğini, cesur kararlar verebildiğini görür ve
öz güvenlerini takdirle karşılarız.
Akıl
yüksek frekanslı güçlü enerjileri bünyesine alarak taşıyabilecek duruma
gelebildiğinde BİLİNÇ GENİŞLEMESİ
yaşar.
Peki, Bilinç genişlemesiyle
neyi kastediyoruz? Bu nasıl gerçekleşebilir? Bilinci genişleyen bir insanın
yaşam kalitesinde ne gibi değişimler olur?
Zihnin
içinde gerçekleşen bilinç genişlemesini karanlık bir odaya ışığın yani
enerjinin girmesine benzetebiliriz. Eğer zihin enerjiden yoksun olarak
karanlıksa aklı verimli ve doğru kullanamayacak duruma gelmiş demektir. Bu
noktada şu soruyu soralım:
Zihnimizin enerjisini
tüketerek onu güçsüz bırakan nedir?
Zihnimiz
doğduğumuz andan itibaren aynı bir bilgisayar belleği gibi yaşadığımız her
olayı kaydeder. Bu yaşam kayıtların bir bölümü bizi duygusal olarak sarsmış hatta hırpalamış yaşam kayıtlardan
oluşur. Özellikle çocukluk yaşlarımızda aldığımız bu kayıtlarda bize yaşatılan
temel duygular olan eksiklik, güçsüzlük, yetersizlik, başarısızlık, değersizlik
ve çaresizlik içimizde öfkelerin
birikmesine yol açar. Bu ökeler bize bu duyguları çeşitli şekillerde
yaşatanlarla kabullenmekte zorlanacağımız bir gerçeğe yani bunları önlemekte
yetersiz kalan kendimizedir.
Yaşam
sürecimizde günbegün yaşadığımız olaylar bize bu dört duyguyu evde, işte,
sokakta, tatilde, yolculukta, alışverişte, herhangi bir yerde tekrar tekrar
yaşatarak öfkelenmemize neden olacaktır. Bu hatırlatmalarla tetiklenen öfkelerimiz zihinsel
oksijenimizi yani enerjimizi boşa akmasına neden olarak zihinsel
performansımızı düşürür.
Kanalımın
“Öfke Kontrolü Mümkün mü?“ başlıklı
videosunda açıkladığım gibi zihnin aklı en verimli ve doğru bir şekilde
kullanabilmesi, onun enerjisini tüketen korku ve kaygıların ve geçmişten gelen
birikmiş öfkelerin boşaltılarak zihnimizin arınmasıyla gerçekleşebilir.
Zihin kaygı ve öfkelerden
arındığında, açılan alana akan bilinç enerjisiyle berraklaşır. Bu durum bilinç
genişlemesinin yolunu açar.
Bu
noktada ‘zekâyı da kısaca ele
almamız doğru olacaktır. Zihnin bölünmez parçası olan zekâyı bir bilgisayarın
işlemcisine benzetebiliriz. Bir insanın zihinsel işlemcisi ne kadar hızlı işlem
yapabiliyorsa kişi o kadar zekidir. Zekâ doğru kullanıldığında düşünme hızına
katkısıyla zihnin performansına büyük katkı sağlar. Ancak maalesef
diğerlerinden daha zeki olduğunu fark eden bazı kişiler bu yetilerini
başkalarını kendi amaçları doğrultusunda ikna ederek kişisel menfaatler elde
etme yolunu seçerler.
Şimdi
şu soruyu yanıtlayarak konuyu sonuçlandıralım:
“Bilinç genişlemesi yaşam
kalitesini nasıl etkiler?”
BİLİNÇLENEN AKIL artık güçlenmiş ve
berraklaşmıştır. Onu engelleyen sis perdesi yani korku ve kaygılardan
arınmıştır. Özgüveni yüksektir. Rahatlıkla doğru kararlar verebilecek ve doğru
seçimler yapabilecek güce sahiptir. Günbegün karşılaştığı çözüm bekleyen
sorunlara odaklanarak en doğru çözümleri üretir. Bunu yaparken mantığını doğru
kullanarak her eylemini o eylemin sonucunu dikkate alarak yapar. Zekâsı ise ona
destek olur.
Doğru çözümlerin olumlu sonuçları ona yaşamında baskıdan
kurtularak rahatlama ve devamında huzur getirecektir.