14.02.2025
Son günlerde
yapay zekânın yaşamlarımıza hızlı girişini biraz heyecan biraz da şaşkınlıkla
izliyoruz. Kendi zekâmızla geliştirdiğimiz bu yeni zekâ türünün yaşam
kalitemize önemli katkıları olduğu ve gelecekte de olacağı kesin. Ancak tüm
olumlu katkıları yanında her gün daha da geliştirilen yapay zekânın derin bir
kaygıyı da beraberinde getirdiği bir gerçek. Bu kaygı, yapay zekânın bizden daha zekileşip biz insanları
kontrolü altına alması. Bu durumun yapay zekâ film yapım dünyasında da
bilim kurgu senaristlerinin odak noktası durumuna geldiğini görmekteyiz.
Kanalımda
‘Yaşam Üzerine’ oynatma listemde yer alan videolarımla, bilimsel araştırma ve
görüşlerin ışığında, dünya yaşamını bir
genetik gelişim programı olarak tanımlamıştım. Dünyaca ünlü
astrofizikçilerin görüşlerine yer vererek bu programın bizden çok daha ileri
bir zekânın kurguladığı bir tür sanal gerçeklik olabileceğini öne sürmüştüm. Bu sanal kurgunun temel yazılımı ise kendi
zihinsel programımızdır. Zira bir sanal yaşamın oluşabilmesi için
oyucuların, gerçek sandıkları ama aslında gerçek olmayan bir yaşam kurgusu
içinde olmaları gerekir. Bu durumu bazı rüyalarımızda özellikle tehlikede
olduğumuzda kendimize söylediğimiz: “Korkma bu sadece bir rüya” dememize
benzetebiliriz.
Diğer yandan
öne sürdüğüm bu görüşün birçok kişi tarafından kabul görmeyeceğinin fakındayım.
Zira zihinsel yazılımımız özellikle bizi dünyamızın manyetik alanından aldığı
destekle uykuda tutmak için elinden gelen her çabayı göstermek üzere
kurgulanmıştır. Bu kurguyu fark ederek çözebilmek ancak zihinsel yapımızın işleyiş mekanizmasını anlayarak gerçekleşebilir.
Yapay zekâya
dönersek işin gerçekten korkutucu kısmı yakın gelecekte yapay zekâ ile
programlanan ölüm makineleri ve askerlerin ülkeler tarafından seri üretimine
geçilerek ordular kurulması olabilir. İzlemeyenler Avatar filmini izleyerek bu
konuda fikir sahibi olabilirler. Böyle bir durum gerçekleştiğinde kendi sonunu
hazırlayan insanlığın elinde tek bir güç kalacaktır. O da BİLİNÇTİR.